BİR ANADOLU BAŞKENTİ; HATTUŞA (BOĞAZKÖY) VE ÇORUM
Tarih boyunca birçok önemli uygarlığın beşiği olan Anadolu’da, ilk örgütlü devlet yapısını Hititler oluşturdu. Bu uygarlığa ev sahipliği yapan Çorum, hem arkeolojik araştırma buluntuları, hem de onları koruyup halka sunabilmek adına güzel bir gelecek vaad ediyor. Geçmişten öğrenmek ve bugüne deneyimleri taşıyabilmek adına, biz de bu önemli merkeze bir gezi yaptık. Çoruma 84 km uzaklıktaki Boğazköy (Hattuşa), Anadolu’da bilinen ilk başkent olma özelliğinde. Kızılırmak’ın suladığı topraklarda kurulan kent, araziye oturumu açısından güzel bir örnek sunuyor.
Hattuşaş bölgesinde MÖ (Milattan Önce) 3000 yılından itibaren yerleşim olduğu düşünülüyor. İlk kez Fransız Charles Texier tarafından tanımlanan kentin Hattuşa olduğu, 1907-1912 yıllarında yapılan kazılar ile kesinlik kazandı. Cumhuriyetin kurulmasından sonra da Mustafa Kemal Atatürk’ün yönlendirmesi ile, ilk arkeolojik kazılar da yine bu bölgede Alacahöyük’te yapıldı. Kazılardaki buluntular Çorum Müzesi’nde, Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde ve İstanbul’da Şark Eserleri Müzesi’nde sergileniyor. Alan, 28 Kasım 1986’da UNESCO Dünya Mirası listesine alındı. Kullandıkları dil, Hint-Avrupa ailesine ait olan toplumun, çivi ve hiyeloglif yazısı ile bugüne aktardığı bilgileri izlemek oldukça heyecan verici.
Yapılan araştırmalarda Hattuşa’da Hititlere başkent olduğu dönemde, yaklaşık 40 bin ile 50 bin arasında insan yaşadığı düşünülüyor. MÖ 1200 yılında Hititler’in yıkılması ile boş kalan alana, MÖ 800’lerde Frigler yerleşmiş. Yapılan kazırlarda en az 5 kültür katı bulunmuş; Hatti, Asur, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans…
Kent, aşağı şehir ve yukarı şehir olarak iki bölüme ayrılmış. Eğimli ve 1 km2 lik bir alana yayılan, güney kısımdaki Yukarı Şehir’de genelde kutsal alanlar ve tapınaklar bulunuyor. Aşağı Şehir’de ise sivil yaşam alanları ve Büyük Tapınak bulunuyor. Çağdaş tehditlere ve fırsatlara göre sivil ve devlet insiyatifleri o zamandan şekillenmeye başlamış.
Büyük Hitit krallığında anıtsal mimarlığın gelişmesi, yontu sanatının da mimariye bağlı ortaya çıkmasını sağlamış. Taşı büyük bir ustalıkla kullanmış Hitit sanatkarları ve mimarlar, iri taşlardan oluşan anııtsal mimarinin Anadolu’daki yaratıcıları olmuşlar. Dinsel ve sivil mimari örneklerinin en yetkin ve görkemli eserlerini de başkentleri Hattuşa’da vermişler.
Kenti çevreleyen güneydeki sur üzerinde 5 tane kapı bulunmaktadır. Bunlar kentin en yüksek noktasında bulunan Sfenksli Kapı ve surun doğu ve batı ucunda karşılıklı olarak bulunan Aslanlı Kapı ve Kral Kapısı’dır. Aslanlı Kapı’nın kentin dışına bakan yüzünde kapının iki yanına yerleştirilmiş aslan yontuları Hitit taş işçiliğinin en güzel örneklerinden birini sergilemektedir.
Burada bulan tapınaklardan Seramikler, Silahlar, Yazılı belgeler, Aletler ve Kült objeleri bulunmuştur.
Aşağı Şehirdeki yaşam alanlarının ortasında Hattuşa’nın en büyük dini yapısı olan Büyük Tapınak yükselir. İki kült odası olduğu için tapınağın, İmparatorluğun tanrılarının en büyükleri olan fırtına tanrısı ile Arinna’nın güneş tanrıçasına adanmış olduğu kabul edilir.
Hattuşaş’ın 2 km. kuzeydoğusunda yer alan Yazılıkaya Tapınağı kentin en görkemli Açık Hava Tapınağı olarak kabul edilmektedir. Yazılıkaya Tapınağı, Hitit mimari özelliklerini yansıtan iki kaya odadan oluşmaktadır ve bu odalar “Büyük Galeri” (A odası) ve “Küçük Galeri” (B Odası) adıyla anılmaktadır.
Büyük galeriyi duvar gibi çevreleyen kayaların yüzeyine kabartma olarak 63 figür işlenmiştir; bunlardan batı duvarındakiler tanrıları, doğu duvarındakiler ise tanrıçaları canlandırır.Yan yana dizili figürler profilden verildiği için, burada bir tören alayının canlandırıldığı akla gelir; oysa Hitit sanatında figürlerin önden gösterilmesi adet değildir.
Bu iki sıranın ortada birleştiği noktada Hitit dininin baştanrıları Teşup ve Hepat gösterilmiştir. Hava Tanrısı Teşup, Hurri ve Şeri adlı iki kutsal boğasıyla birlikte dağ tanrıları Nanni ve Hazzi’nin, Tanrıça Hepat ise bir parsın üstünde canlandırılmıştır. Hepat’ın arkasında duran oğlu Tanrı Şarruma ile birlikte bu üçlü kutsal bir aile oluşturur. Büyük galerideki en büyük kabartma IV. Tuthaliya’ya aittir ve doğu duvarında yer almaktadır.
Ünlü Hititolog Albrecht Goetze’nin de saptadığı gibi Hitit uygarlığını Yakındoğu’daki komşularından ayıran en önemli özelliği, insan haklarına duyulan saygıydı. İnsan haklarına verilen göreli önem, ceza hukukunda, aile hukukunda, kadınların ve kölelerin haklarında ve yerleşik geleneklerde kendini göstermektedir.
Hattuşa kazılarını günümüzde Alman arkeolog Dr. Jülyen Seeher sürdürüyor. Arkeolog, kenti günümüz koşullarında yaşatmaya çalışırken yapı malzemesi olarak Hititlerinde o zaman kullandıkları ‘kerpiç’ten yararlanıyor. Açık bir alan üzerinde yapılan “kentsel” tasarım, bu konu ile ilgilenenler için fikir verici nitelikte. Araziye uyuyor, doğayla yönleniyor, yerel malzemeleri kullanıyor.
Tam bir tarih yolculuğu halinde tasarlanan Çorum Müzesi, çevre alanlardaki keşifler ile görülmeye değer! Çağdaş teknolojileri çok verimli şekilde kullanan müze, büyük bir tebriği hak ediyor. Görülen o ki, insan aynı insan… Sadece bulunduğu ortam, çağdaş teknikler ve malzemeler değişiyor. Yine camdan kaplar yapıyor, teknikler araştırıyor, kolyeler takıyor, bitki çayları içmek için seramik kaplar yapıyor, kendi üretkenliğini sağlayacak araçlar geliştiriyor…
Yaklaşık 5000 senelik katman katman medeniyet bulunduran alanı, tüm Anadolu yerleşimcilerinin gezmesi dileği ile…
Kaynaklar: Hitit Sanatı, A.Muhibbe Darga, Akbank Kültür Yayınları Unesco Dünya Mirası Listesinde Yer Alan Anadolu, Boyut Yayınları Vikipedi tarihvearkeoloji.blogspot.com